Tuz Terapi yani Haloterapy yunanca Tuz anlamına gelen Halo kelimesinden türemiştir. Tuz terapisinin geçmişi antik çağlara dayanmaktadır. Tuz odası yapımı bazı aşamalar içerir:
Yeri Belirleme .
Tasarımı Seçme.
Projenin Tasarımı.
Hazırlık Çalışması.
Ferahlatıcı aydınlatma detayları.
Havalandırma ve klima sistemleri .
Astım, kronik bronşit, gribal enfeksiyonlar, soğuk algınlıkları, sinüzit, alerjik rinit gibi üst solunum yolu rahatsızlıkları ile sedef, egzama gibi deri rahatsızlıkları ayrıca yoğun iş stresinden kaynaklanan sinirsel rahatsızlıklarında tedavisinde yardımcı olur.
Solunum yollarında sağladığı rahatlatıcı etki sayesinde uykusuzluk, stres ve konsantrasyon bozukluğu gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Tuz Terapisi aynı zamanda bağışıklık sistemimizi güçlendirir ve hastalıklara karşı direncimizi yükseltir.
Liste uzatılabilir fakat tuz odalarına girmek için illa hasta olmak gerekmez. Sağlıklı insanların vücut direncini güçlendirmek için tuz odalarını kullanmaları tavsiye edilir.
Tuz odasının kuru elbise ve çıplak ayakla kullanılması tavsiye edilir.
Tuz terapilerinin başlangıçta 5 gün üst üste kullanılması, daha sonra ise 20 ile 30 günde bir kez tekrarlanması faydalı olur.
Çocukların kullanmasında bir sakınca yoktur. 30 dakikalık bir seansta insanın almış olduğu tuz miktarı, bir yemekte bulunan tuzun 10’da 1i kadardır. İçeride oturarak iyileştirici etkiye sahip tuzu solumaya başlıyorsunuz ve terapiye bu şekilde devam ediyorsunuz
Haloterapi çocuklar üzerinde son derece etkilidir. Doğal tedavinin çeşidine bağlı olarak beklenildiği gibi mükemmel sonuçlar alınmaktadır. Doktorlar ebeveynlere, çocuklarına ilaç uygulamadan önce bu doğal tedavi yöntemini tavsiye etmektedirler. Çocuklar bu tedavi yöntemi ile kemik çatlaması veya kırılması riskinden çok daha uzak olacaklardır. Bu alternatif tedavinin faydası % 75 ile % 85 oranında hesaplanmıştır.
Bronşiyel astım ve diğer solunum yolu hastalıklarından mustarip hastaların tedavisi için ilk araştırmalar 1974 yılında Ukrayna Sağlık bakanlığına bağlı bir yer altı hastanesinde gerçekleştirilmiştir. Bu devlet hastanesi alerjik hastalar için yerin altında bir madene inşa edilmişti.
Derinliği 286 metre ile 330 metre olan bu hastane dört katlı bir kompleksten ibarettir ve uzunluğu 1 kilometreden fazladır. Bünyesinde ana galeri başta olmak üzere dört ayrı medikal galeri, 300 yatağı, havalandırma teknolojisi, yardımcı
bölümler barındırmaktadır. Yardımcı bölümlerde konferans salonları, yemek salonları, laboratuvarlar, hemşire kışlası, personel için hazırlanmış odalar, lavabolar ve diğer birimler bulunmaktadır.
Gerçekleştirilen araştırmaların ışığında bölgenin iklimsel özellikleri, yer altının doğal özellikleri göz önüne alınmış ve yer altındaki bu bölümlerde optimum mikro klima taklit edilerek, hava sıcaklığı 23- 24 derece, gerçek nem %20 ile %60 oranında tutulmuş ve 0,5 ile 5 miligram/metreküp miktarında sodyum klorür aeresolü salınmıştır.
1975 yılında yerin 300 metre altındaki bu hastane zamanla devlet hastanesinin hastalarını da tedaviye başlamıştır. Bronşiyel astımdan şikâyetçi olan hastalar bu komplekste tedavi görmeye başlamışlar ve hastaların %95 ile %97sinde iyileşme görülmüştür.
Bronşiyel astım ve diğer nefes yolu hastalıkları ki bunlar rinit sinüzit, kronik bronşittir, Bu hastalıklardan şikâyetçi hastalarda çok önemli iyileşmeler gözlemlenmiştir.
Alerjik ve sedef gibi deri hastalıklarında, solunum yolundaki yanmalarda, deri yanmalarının tedavisinde yüksek etkisi ve bağışıklık sistemi üzerinde olumlu etkisi saptanmıştır. Enstitünün web sayfasında yer alan bu bilgiler uzayıp gitmektedir. Ayrıca tuz mağarasındaki tedavi seanslarına dahil olan hasta sayıları verilmekte olup %95 e varan iyileşmeler olduğuna dair veriler bulunmaktadır.
Bu örneğin küçük bir modeli olan tuz odaları Rusya’da büyük rağbet görmüş yaklaşık olarak 1000 e yakın tuz odası Rusya’nın çeşitli bölgelerinde kurulmuştur.
Tuz aerosolünün rahatlatıcı etkisi Rus bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır. Haloterapi ilk defa 19. yy başlarında Rus bilim adamı Prf. Grebenko tarafından icat edilmiştir. Grebenko ve ekibi, 30 yıllık araştırmaları neticesinde tuz aerosolünün bu etkisini bulmuşlardır. 1990 yılında Sağlık bakanlığı yetkilileri gözetiminde Prf. Grebenko ve ekibi tarafından koruyucu bakım ve hastalıkların tedavisi yönünde geliştirilmiştir. Tuz odaları, yer altı tuz madenlerinin basit medikal etkisinin kaya tuzunun iyonlaşmış aeresolunun yüksek düzeyde salınımı ile söz konusu olmuştur.
Maalesef insanlarımız rahatlamak için bir elin parmak sayısını geçmeyecek sayıdaki tuz mağaralarına bin bir zahmetle gitmişlerdir. Bu durum, birileri bu konuya el atıncaya kadar böyle devam etmekteydi.
Aslında gerçek kaya tuzu ile yapılan tuz odası kurulum aşaması anlatıldığında kolay gibi görünmesine rağmen, iş derinlemesine düşünüldüğünde hiçte öyle değildir.
Yapılışına ve işleyişine gelince, her tarafı tuzla kaplanmış bir oda düşünün. Tavanda yerde duvarlarda ama her yerde kaya tuzu var. Odada yapay bir iklimlendirme uygulanmaktadır. Oda sıcaklığında ve içerideki nem %40 -%60 oranında sabitlenmiştir. Çift ventilasyonla ve güçlü klimalarla içerideki hava sürekli temizlenmektedir. Tuz jeneratörü dediğimiz özel bir aygıt ile farmakolojik tuzu aeresol halinde ortama püskürtmektedir.
Haloterapinin mağara ve tuz madeni kliniklerinden farkı, havadaki tuz yoğunluk miktarını değiştirebilmesi, dört farklı modla nem ve sıcaklık değerlerini kontrol edip, istenilen ayarda tutabilmesidir.
Haloterapi spelyo terapinin esas alındığı tedavi yöntemidir. Bu yöntemde tuz madenlerinin tuz mağaralarının iyileştirici etkiye sahip mikro ikliminin özellikleri uygulanmaktadır. Tuz aeresolü sağlık problemlerinin iyileşmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Bu tedavi yöntemi Kronik obstrüktif akciğer hastalarının iyileştirilmesi için kullanılmaktadır.
Modern mikro iklim aeresol odasında, tuz mağaralarında veya özel madenlerinde var olan kliniklerin atmosferini yeniden üretmek için sanat ürünü bir teknoloji kullanılmaktadır Bu doğal ürün sodyum klorürün iyileştirici yüksek dağılımlı aeresolünün düşük konsantrasyonudur.
Doktorlar binlerce hastanın bu metotla başarılı bir şekilde tedavi edildiğini gözlemlediler. Ve bu hastalar haloterapi aldıktan sonra nefes alıp vermenin kendileri için kolaylaştığını belirtmişlerdir. Yine nezle grip ve nefes darlığı gibi sentomları dindirdiği yada azalttığı görülmüştür. Bu yöntemle hastalar fazla ilaç kullanmadıkları için, ilaçların zararlı yan etkilerinden de korunmuş olurlar.
Modern eczacılık kronik hastalıklara karşı bir rahatlama sağlasa da ilaçların tekrar tekrar uzun süreli kullanılması bazı yan etkilere sebep olmakla birlikte vücut direncini de zayıflattığı bilinmektedir.
Haloterapi yüzde yüz doğaldır, güvenlidir ve ilaç içermez Uzun vadede rahatlatıcı bir etkisi vardır.
Tedavi için verilen ilaçlarla birlikte, tamamlayıcı bir tedavi olarak veya tek başına bir tedavi yöntemi olarak ta kullanılabilmektedir.
Haloterapi tamamlayıcı bir tedavi olarak tercih edildiğinde kullanılan ilaçların tedavi edici etkisi artabilmekte ve tavsiye edilenden daha az ilaç kullanılmasını sağlamış olmaktadır.
Canlı hayatın vazgeçilmez maddelerinden olan tuz tarih boyunca insanoğlunu peşinden koşturmuştur. Doğada saf olarak bulunan bu madde için savaşlar yapan insanoğlu zaman içinde tuz elde etmek için akıl almaz yollar denemiştir. İnsanın yemeklerde tükettiği tek kaya türü olan tuzun, günümüzde ilaç üretiminden tutun da ,yolların trafiğe açılmasına, suyun yumuşatılmasına ve sabun üretimine kadar yaklaşık 14000 i aşkın kullanım alanı vardır. Modern yer biliminin sağladığı bilgilerden önce tuzun nerede bulunduğunu bilmeyen insanoğlu, 20. y.y. a kadar umutsuz bir biçimde tuzun ardından koştu. Tarih boyunca tuz o kadar değerliydi ki bazı ülkelerde asker ve işçiler maaşlarını tuz olarak alıyordu.
Büyük Romada, yarım adanın iç kesimlerine kadar tuzu ulaştırabilmek için ilk yol inşa edilmiştir.
Tuzun değeri aslında, sadece doğada az bulunmasıyla bağlantılı değildir. Tuzun tıp bilimindeki yeri yadımsanmayacak düzeydedir. Örneğin, hipokratın iyileştirme yöntemlerinde tuz sık sık yerini alıyordu. Tuzla yapılan ilaçlar balgam söktürücü bir etkiye sahipti ve bunun için kullanılıyordu. Su, tuz ve sirke karışımı hastayı kusturmak için kullanılan bir ilaçtı. Dalak rahatsızlıklarının tedavisinde, 3 te 2 oranında inek sütü ve 3 te 1 oranında tuzlu su karışımının sabahları aç karnına içilmesi öneriliyordu. Tabiki tuzun insan sağlığı üzerindeki etkileri yalnızca Hipokrat tarafından keşfedilmemiş, yakın tarihte de tuzun bu altın özelliğini bulanlar olmuştur.
Örneğin, Polonya’da 1800’lü yılların ortasında tuz madenlerinde çalışan işçilerin hiçbirinin akciğer kanserineyakalanmadığını fark eden bir sağlık memuru ve araştırmacısı olan Felix Borcovski, 1843 yılında bununla ilgili araştırmalarının da yer aldığı bir kitap yayınladı. Onun halefi olan Mislavs Padajovski Mediko’da hala hizmet veren bir tuz kaplıcası kurmuştur. Daha sonra Polonya’daki bu tuz madenleri 2. dünya savaşı boyunca sığınak olarak kullanılmış ve bu yıllar boyunca sığınağa giren hastalıklı insanlarda iyileşme gözlenmiştir.
Ayrıca ülkemizde bulunan tuz mağaralarındaki görevlilerinde burada çalıştıkları sürece her hangi bir hayati hastalığa yakalanmadıklarını belirtmişlerdir.
Kişi bahsedilen rahatsızlıklardan birine sahipse bir yıl içinde üç kez terapi alacak ve her terapi on seanstan oluşacak her seansın süresi yetişkinlerde 60 dakika çocuklardaysa 20 ila 40 dakikadır. Devamında 20 ila 30 günde bir terapi tekrarı tavsiye edilir.
Normal kişiler için Bir yıl içinde üç kez terapi alacak ve her terapi beş seanstan oluşacak her seansın süresi yetişkinlerde 30 dakika çocuklardaysa 20 dakikadır. Devamında 20 ila 30 günde bir terapi tekrarı tavsiye edilir.
Seans boyunca koltukta oturulur ve önerildiği üzere burundan veya ağızdan nefes alınarak terapi tamamlanır.
Tuz mukoza ile ilişkili olarak bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlamakta ve aynı zamanda mukoza üzerindeki mantarların ve bakterilerin tahrip olmasına neden olmaktadır. Böylece tuz odalarında tedavi gören insanlar daha sağlıklı bir yapıya kavuşurlar ve daha az hastalanırlar.
Tuz mukus ödemini yani sümüğü azaltır, hapşırığı keser tıkalı burnu açar, rinit hastalığını ya azaltır ya da tamamen yok eder. Bazen tuz odalarına girmeye başladıktan sonra öksürmeye başlayabilirsiniz. Bu sağlığınızın kötüye gittiği anlamına gelmez aksine iyileştiğinizin işaretidir. Tuz aeresolu sinir sisteminiz içinde iyidir, stresinizi alır. Ayrıca tuz derinizdeki bakterileri yok ederek farklı cilt problemlerinizi de iyileştirme konusunda faydalıdır.
Astım, bronşit, üst solumun yolu ile ilgili rahatsızlıklar, solunum yolundaki kronik rahatsızlıklar, kronik bronşit ve diğer solunum rahatsızlıkları, sedef hastalığı ve bazı deri hastalıkları. Aslında liste uzayıp gitmektedir.
Tuz odası düzenli olarak kullandığını zaman, vücut direncinin artacağını da unutmamak gerekiyor.
Deniz kıyısında ya da dağ tepesinin yüksek yerlerinde fırtınadan sonraki ferah, dinlendirici hava, havada ki eksi iyonların aşırı yoğunlaşmasıyla oluşur. Bu negatif iyonlar insan organizması üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Tuz odaları da aynı etkiye sahiptir.
Vücudun maksimum olumlu etkiye sahip olması için önemli olan tuz odasının, yüzeyi kimyasal işlemlerden geçerek beyazlatılmış rafine tuzlarla değil, % 100 doğal kaya tuzları kullanılarak yapılmasıdır.
Kaya Kristal Tuzunda yaklaşık 84 mineral vardır. İnsanın vücudu bunların bir kısmına gereksinim duyar. Günümüz sofra tuzlarının içinden bu yararlı mineraller çıkarılır ve toz halinde kalması için, içine alüminyum silikat katılır. Hâlbuki doğal tuz etkili bir anti histaminiktir.
Tuz odalarının ünü Rusya sınırları içerisinde kalmamış Avrupa ülkelerine de taşınmıştır. Örnek olarak İsviçre, Estonya, Almanya, Finlandiya gibi ülkelerin ismi bu listeye dâhil edilebilir.
Yukarıda belirtilen ülkelerde tuz odaları faaliyette olup solunum yolu rahatsızlıklarından mustarip olan insanların akınına uğramaktadır.